Futbol her zaman bir tutku oldu.
Dedem, Fenerbahçe’nin eski kaptanlarından Esat Kaner.
1972 yılında, Didi Fenerbahçe’nin başındayken, ard arda şampiyonluklar gelirken, Esat Dede Dereağzı’ndaki tesislerde yöneticilik yapardı. Tesis dediysem, şimdiki gibi bir tesis hayal etmeyin. Kapıya giden yolda taşlar vardı, onların üzerinden sekerek dedemin masasının oraya gitmeye bayılırdım.
Etrafı alçak duvar ve tel örgü ile çevrelenen bir küçük saha vardı. Yer yer yeşilliklerin olduğu zeminin bir tarafında nizami bir kale, diğerinde ise nizami genişlikte ancak bel hizası yüksekliğinde iki kale bulunurdu. Oyuncuların soyunma odasından çıkışları, kapı açıldığında tüm ofise dolan buhar, kramponların takırtıları hala aklımda. Kum kepçelerinin çalıştığı Dereağzı’nda antrenman yapılırdı.
Tutku dediysem, o zamanlar topa vurmaktan ibaret. Dedem futbolcu olmamı asla istemezdi. Her zaman, bir kuruş almadan yıllarca hizmet verdiği bu sporun ‘okuma’nın önüne geçmemesi için elinden geleni yapardı. Belki o yüzden, antrenmanda Fenerbahçeli futbolcular yerine zaman zaman kum kepçelerinin gemilere yükleme yapmasını izlemem onun hoşuna giderdi.
Rahmetli, şimdi futbolun geldiği noktayı görse, ne düşünürdü bilemiyorum. Kazançların tavan yaptığı, endüstri haline getirilen bu güzel oyunun aynı zamanda pis bir iş haline gelmesinden memnun olmazdı eminim.
Futbol oynamayı çok severim ancak dedemin sportif yeteneklerinden bana kalan beyinden ibaret korkarım. Yıllar geçtikçe, daha çok düşündüğüm bir oyun futbol. Futbol düşünürü diye yazdım Twitter’daki hesabıma. Çok önemli şeyler düşündüğüm için değil, sadece devamlı futbol düşünme anlamında.
Hayatımı uzun süre futbolun etrafında kurdum. O yüzden, gençlik yıllarından beri bir çok ilişkimi de bu oyuna kurban verdim herhalde. Tutkunun ne kadarı hastalık derecesine geldi bilmiyorum. Zaman zaman takım tutarken, maç seyrederken, oyun sistemlerini araştırırken, futbol dünyası hakkında görüşlerimi yazarken işin kendimden geçme derecelerine geldiği doğrudur.
Yıllar ilerledikçe, kendimi tanımaya çalışma yolunda futbolun çok önemli bir rolünü keşfettim. Hayatımın dönemeçlerinde sadece futbol beni yanıltmadı, o beni hiç yalnız bırakmadı. Takımların, maçların, sonuçların, sezonların, kazanılan ve kaybedilen maçların, futbolu saran tüm o heyecanın arka planında oyunun kendisinin önemli olduğunu kavramama yardımcı oldu.
Şimdilerde takım tutuyor muyum, pek emin değilim. Elbette Fenerbahçeliyim diyorum. İngiltere’de Manchester United’ı tutuyorum ama eski günlere bakınca şimdi bunlar sadece sempati düzeyine indi. Oyunun işleyişine olan hayranlığımın, futbolun hayatın aynası olarak bir rehber haline gelmesi belki de kaçınılmazdı.
Futbolu bir oyun olarak görürseniz, futbolun hayatın bizzat kendisi olduğunu yaşarsanız, o zaman hayatı bir oyun olarak görebilmek mümkün. Her oyunda olduğu gibi, kazanmak ve kaybetmenin dışında, sadece oyun olarak görebilmek ve daha önce çok daha zor gelen bazı dönemeçleri hem ruh hem de zihin olarak kolayca dönebileceğini keşfettim.
Liverpool’un ünlü menajeri Shankly’nin dediği gibi:
Bazıları futbolu bir ölüm kalım meselesi gibi görüyor. Bu görüş beni hayal kırıklığına uğratıyor. Sizi temin ederim, futbol bundan çok ama çok daha önemlidir.